25 Mart 2014 Salı

X - Men : Days of Future Past ( 2. Fragman yayında!! )

X - Men filmlerinin en yenisi yolda bakalım bu sefer nasıl bir süpriz bekliyor bizi. Hikaye az çok yayınlandı tabi ama mühim olan ayrıntılar. Doğrusunu söylemek gerekirse son yapılan Wolverine filmini beğenmemiştim. (uzak doğuda çekilen filmleri bir sevemedim gitti)

Filmimizin hikaye örgüsü şu şekilde;
Gelecek berbat durumdadır. Dünyada birçok savaş yaşanmıştır ve en kötüsü halen sürmektedir. Mutantların varlığı tehlikededir, Prof. X ve Magneto savaşı hiç başlamadan durdurmak için Wolverine'i geçmişe gönderir. Görevi mutantların birleşmesini sağlamak, ancak bu kolay olmayacaktır. Tanıdığı herkes önceden daha farklı insanlardır ve onları ikna etmek, birlikte çalışmalarını sağlamak zor görünmektedir.

Fragmanlardan da görebileceğiniz gibi aksiyonu bol, macerası yerinde bir film olacağa benziyor. Şahsen bayağı heyecanlıyım, umarım sonunda X - Men çizgi romanlarına yakışır bir film olur. Sanırım az da olsa Sentinel'leri görebileceğiz. Açıkçası hepimizin küçükken izlediği X - Men serisine en yakın film bu olacak bence. Tabi birde X- Men : Apocalypse var ki onun yeri de ayrı. Sabırsızlıkla bekliyorum iki filmide.

Film Adı; X - Men : Days of Future Past

Vizyon Tarihi; 23 Mayıs 2014

Yönetmen; Bryan Singer

Senaryo; Jane Goldman, Matthew Vaughn, Simon Kinberg

Oyuncular; Hugh Jackman, Jennifer Lawrence, Michael Fassbender, James McAvoy, Patrick Stewart, Ian McKellen, Halle Berry, Peter Dinklage

         Fragman 1

         Fragman 2


24 Mart 2014 Pazartesi

Need For Speed

Evet sonunda beklenen gerçekleşti!!
Çocukluğumuzun efsane araba yarışı oyunu film oldu ve tabiki bu fırsat kaçmaz diyerek sinemaya hücum ettim, size de biraz anlatayım dedim. Öncelikle filmi çok beğendiğimi söylemeliyim. Hikayesi kurgusu gerçekten güzel olmuş, izlemeye kesinlikle değer. Boş vaktiniz yoksada yaratın arkadaşım.

Gelelim filmin ufak çaplı (fazla spoiler vermeden) yorumuna;
Filmimiz başrol oyuncumuzun babasının vefatının ardından tamirhaneyi (garajı) ayakta tutmaya çalışmasıyla başlıyor. Tobey ve ekibi en iyi araba modifiyesi yapabilen garajlardan birine sahipler ve bir gün Dino (ki baş düşman kendisi oluyor) Tobey nin garajına gelip ondan bir Mustang'ı modifiye etmesini ister. Modifiyesi yapıldıktan sonra araç en az 2 milyon dolara satışa çıkarılacaktır. Tobey garajı ayakta tutabilmek adına teklifi kabul eder.

Araba satıldıktan sonra Tobey ve Dino kimin daha iyi bir sürücü olduğuna dair iddialaşır ve yarışmaya karar verirler ancak yarışa Tobey'nin arkadaşı ve Dino'nun sevgilisinin kardeşi Pete de katılır ve yarışın sonunda Dino'nun yüzünden Pete ölür, Tobey'de suçlanarak hapse atılır. 2 yıl sonra Tobey hapisten çıkar ve artık tek bir amacı vardır Dino'ya gününü göstermek. Bunu yapabilmek içinde her sene yapılan De Leon yarışına katılmaya çalışır.


Olayların başlangıcı kısaca böyle devamını merak ettiyseniz ve şöyle güzel bir yarış ve aksiyon filmi izlemek istiyorum diyorsanız hadi çıkın evden. Boşuna evde durup sıkılmaya gerek yok. Tabi ben TV'deki dizileri izleyip hüzünlenmek istiyorum diyorsanız o başka ( şöyle adam akıllı bir dizi yapılamadı yahu) Not: Soundtrack'i de harika!!

Filmin Adı; Need for Speed

Yönetmen; Scott Waugh

Senarist; George Gatins

Oyuncular; Aaron Paul, Dominic Cooper, Imogen Poots, Scott Mescudi(Kid Cudi), Rami Malek, Michael Keaton

 

23 Mart 2014 Pazar

The CW'den İki Yeni Dizi

Dizi seçimleriyle benim en sevdiğim kanal olan The CW iki yeni ve izlenmeye değer diziyi yayına aldı. Bir çok dizi bitmek üzereyken yine izleyecek birşeyler çıktı bize. Bu bahsettiğim iki dizi '' Star-Crossed '' ve '' The 100 ''.


İlk olarak Star-Crossed'dan bahsedelim. Dizinin şuan 5 bölümü yayınlanmış durumda. Her pazartesi de yeni bölümleri geliyor (tabi bizler için salı). Diziden kısaca bahsetmek gerekirse; her zaman ki gibi olay örgüsü 2 kişinin ilişkisi üzerine devam ediyor. Ancak türkiyede ki diziler gibi bunu dakka başı burnumuzun dibine sokmuyor. Dizinin asıl yoğunlaştığı kısım insan ırkı ile uzaylı bir ırk arasında geçenler. Atrian'lar gezegenleri yok olunca sığınmak için dünyaya geliyorlar ve insanlar onları tutsak edip bir bölgeye kapatıyorlar. Sektör artık Atrian'ların yeni yaşam alanı orada kendi kültürlerini bir nebze olsun devem ettirebiliyorlar. İnsanları ve Atrianları birleştirmek adına yeni bir proje tasarlanıyor, buna göre 7 Atrian genci bir insan lisesine konuyor ve orada eğitimlerinin devam etmesine karar veriliyor. Ancak her zamanki gibi bundan hoşnut olmayanlar da var. 2 mahalle arası kavga misali bir Atrianlar vuruyor bir insanlar :) Şaka bir yana izlemesi keyifli ve ilginç bir bilim kurgu serisi, benden + oyu aldı bile. Hazır daha dizi başlarındayken izlemeye başlayın derim hem baktın beğenmedin kapatırsın kardeşim sıkıntıya gerek yok. Size benden ufak bir tavsiye herhangi bir dizinin ilk 3 bölümünü izlemeden o diziyi bırakmayın bakarsın güzel çıkar.



Gelelim ikinci dizimize, o da The 100. Dizi gelecekte geçiyor ama öyle Ütopya muhabbeti yok tabi. Zamanında dünyada nükleer bir facia olmuş ve herkes yeryüzünden silinmiş. Hayatta kalanlar ise o anda uzayda olan astronotlar. Canlılar yer yüzünden silinirken bir kaç ülkenin uzay istasyonlarında olan bu kişiler daha sonra birleşip tek bir koloni haline geliyorlar. Dizi buradan sonra başlıyor, istasyonun kuralları açık bir suç işlersen cezası ölüm. Ancak reşit değilsen hapis seni bekliyor. Nükleer faciadan 97 sene sonra bir grup reşit olmayan mahkum dünyaya gönderiliriyor. Görevleri;
dünyanın yaşanılabilir olup olmadığını görmek. Bu bir grup genç göreve başlarken 100 kişidir, dizi adını buradan almakta. Bizim gençler yeni dünyanın koşullarıyla cebelleşirken yukarıda, uzay istasyonunda da olaylar gelişmektedir. Dizinin henüz 1 bölümü yayınlandı ancak izlemeye değer gibi bir hisse kapıldım. Dizi her hafta çarşamba günü ( bizim için perşembe) yayınlanıcak eh bi zahmet izleyin derim.

İkiside bilim kurgu dizileri olmalarına rağmen sadece o tarz sevenlere hitap etmiyor, Şahsen ben bilim kurgudan nefret eden bir adam olamama rağmen beğendim. Eğer can sıkıntınız varsa, sınıvlar artık baydıysa, ah bu vizeler diyorsanız bir göz atın.

STAR-CROSSED



THE 100



18 Mart 2014 Salı

Google'dan Andoid Wear !!

Google Glass'tan sonra yeni bir ürünle karşı karşıyayız. Google mobil işletim sistemi olan Android'i geliştirerek daha yeni bir işletim sistemiyle Android Wear 'i çıkarıyor. Basitçe söylemek gerekirse Samsung Gear'ın gelişmiş hali gibi düşünülebilir ancak tabiki ürün sahibi Google olunca çok daha üst düzey bir beklenti içine giriyor insan. Yapılan açıklamaya göre Android Wear ses komutuna tepki vericek ve Google Now ile çalışacak. Saatimiz mesajlarımızı, hava durumunu, uygulamalarımızdan gelen bildirimleri bize aktarıcak. Ayrıca bulunduğumuz yere göre bize haberler sunabilicek. Adeta bir kumanda görevi görebilicek. Uzaktan kumanda masada kaldı derdine son :).
Yeni geliştirilecek android işletim sistemi giyilebilir teknolojiye yoğunlaşacak. Özel olarak spor ve sağlık üstünde durulacak. Bilgisayarınızla da bağlantıda olabileceksiniz.
Saatin en önemli özelliklerinde birisi Andriod tabanlı olacağı için her uygulamaya uyumlu olucak. Google bu proje için Asus, Samsung, HTC ve Motorola ile işbirliği içerisine ayrıca Intel, Broadcom, MediaTek ve Qualcomm gibi çip üreticileriylede çalışmakta. Google giyilebilir teknoloji üzerine yoğunlaşmayı planlıyor dolayısıyla uygulama yazarlarına müjde dilerseniz http://developer.android.com/wear/index.html bu adrese gidip araştırmaya devam edebilirsiniz.






16 Mart 2014 Pazar

Şu Google filmi

Filmi izleyeli daha 1 saat oldu ve söylemek istediğim tek şey ''abi google yaa'' . Önce laptopunu açıyorsun Chrome'a tıklıyorsun sonra parası neyse verip filmi indiriyorsun, netflix'ten falan mesela (Türkiye'de netflix var mıydı yahu..doğru ya yoktu tüh ne yapsak). Ardından 2 saatinizi bu güzel ve eğlenceli filme ayırıyorsunuz. Posterde görmüş olduğunuz bu iki ihtiyar delikanlı ( ki hayatımda izlediğim en eğlenceli filmlerin çoğundalar ) muhteşem bir iş yapmışlar. Bizleri Google'ın harika ofisinde ve bahçesinde ve kafeteryasında ve San Francico'da bir yolculuğa çıkarıyorlar.
Şu sözüm ona komedi adı altında yapılan saçmalıklardan bıktıysanız açın bir bakın derim. Filmin amacı sizi kahkahadan kırıp geçirmek değil daha çok film boyunca yüzünüzün gülmesi. Olayın kısaca özeti şu çağın biraz gerisinde kalan( telefon mu hani şu üstünde sayılar olan ... o kadar da değil canım) iki işsiz satış elemanın Google'da işe girebilmek için bir grup üniversite öğrencisiyle belirli alanlarda yarışmaları.
Filmi izledikten sonra aceba bizde bi şansımızı denesek mi diceksiniz. Yetişmekte olan bir programcı olarak uçak bileti için para biriktirmeye başladım bile. Neyse filme dönelim, ben öyle eleştirmen statüsünde değilim tabiki ama filmin senaryosu cidden hoşuma gitti. Oyunculuk kısmına gelince; film de tanıdık yüzler görmek kadar yeni yüzler görmekte gayet iyi olmuş. Oyuncular gerçekten iyi, ''Oscarlık bir iş mi?'' diye sorarsanız değil elbette ama Leonardo'nun da bir Oscar'ı yok hatırlatırım. Çok takmayın bu ödül alma olayına, malum film bizi ağlatmadıkça adamlar değerlendirmiyor bile.
Uzun lafın kısası vakit ayırmaya değer. Cipsinizi, meyve suyunuzu (?) hazırlayıp ekran başına geçin. Sıkılmadan izleyebileceğiniz nadir komedi filmlerinden birisi. Hem beğenmezseniz sövmek serbest tabi abartmadan. Hadi kaçtım ben bir sonraki yazıda görüşürüz.


Filmin Adı; The Internship ( Genç Çıraklar)

Yönetmen; Shawn Levy

Senaryo; Vince Vaughn, Jared Stern

Oyuncular; Vince Vaughn, Owen Wilson, Rose Byrne, Aasif Mandvi, Dylan O'Brien, Tiya Sircar

13 Mart 2014 Perşembe

Montenegro (Karadağ)

Dünya'nın en güzel yerlerinden birisi kesinlikle Montenegro. Sadece doğal güzellikleri değil insanları da ayrı bir güzel. Ziyaret etme fırsatı bulabilmek farklı bir deneyim oldu. Öyle çok büyük bir yer değil zaten yüz ölçümünün çoğu dağlardan ovalardan oluşuyor, ama harika bir sahili var. Bakmaya doyamıyor insan, parlak bir deniz ve tertemiz kumsal. Türkiye'de görmeye pek alışık olmadığımız sahneler bunlar. Hani  dedim ya insanları bile ayrı güzel diye adamlar yaşadıkları yere özen gösteriyorlar. Yolda bir tane bile çöp göremezsin o derece.
Yarıyıl tatilinde bende atladım uçağa vatanım olan Arnavutluk'a gittim (orasını başka zamana anlatırım artık). Gezdim tozdum eğlendim sonrasında da dedimki dünya kazan ben kepçe sanki kaç kere yurt dışına çıkabilicezki hadi oğlum bas gaza Montenegro'ya. Herhalde hayatımda verdiğim en iyi kararlardan birisi. Atladım arabayı 2 saate sınırdaydım. Türkiye vatandaşlarına vize derdi yok tabi verdik pasaportları geçtik gittik.
İlk olarak ''Bar'' iline gittik orda güzel bir kahvaltı ettik. E herkesle ingilizce anlaşıyoruz tabi, insanları biraz soğuk oranın öyle hemen ısınamıyorlar sana ama ne sorarsam sorayım cevabını aldım. Kahvaltı faslı bitti çıktık yola ve Montegro'nun en güzel şehri olan Budva'ya geldik.Bu yanda gördüğünüz fotoğraf oranın en ünlü
yerlerinden biri 'Saint Stephan'' burada bir çok Hollywood yıldızının yazlık evi var düşünsene Catherine Zeta Jones 'u kahveye davet ediyorsun. Evlerin dizaynı muhteşem, kutucuk gibi görünüyorlar ama baya büyükler.
Turumuza devam edelim, oranın az ilerisinde Budva'nın sahili var, orada Fishermen's Pub diye bir yere oturduk ve öğlen yemeklerimizi yedik. Jambonlu ananaslı pizzası parmak yedirtir o derece güzel birde karışık domuz ızgarası aldık. Ye ye bitmiyor arkadaş tadı zaten fevkaladenin de fevkinde. Tüm sahil şeridini dolaştık hediyelik eşyaları aldık şansımıza da güneşli güne denk geldik her yeri tüm ihtişamıyla görebildik.
Son durak olarakta Kotor 'u ziyaret ettik, kale içine kurulmuş harika bir yer. Oturduk bir cafeye konyak eşliğinde kahvelerimizi yudumladık. Manzarası gerçekten görülmeye değer, yeşillik ve deniz dolu paha biçilemez bir tatil keyfi.Unutmadan (sanki mümkünmüş gibi) kadınların güzellikleri dillere destan, yahu 10 insandan 9 u mavi gözlü zaten sarışın desen kiloyla :) tam benlik yer ama işte. Tatilinizin uzuuun bir kısmını imkanınız varsa Montenegro'da geçirin inanın gitmeye değecektir.


10 Mart 2014 Pazartesi

Mr. Nobody (Bay Hiçkimse)

Sözlerime tek kelimeyle MÜKEMMEL diyerek başlamak istiyorum. Gerçekten de herkesin izlemesi gereken eğer izlemedilerse bir an önce DVD cilere yada internete yardırmalarını öneririm. ''Ben filmden bişey anlamadım bu ne böyle'' diyen varsa aranızda mevlana sana gelme derdi güzel kardeşim haberin olsun.

Gelelim bu kelimelere sığdıramadığım filmin nasıl bişey olduğuna (spoiler içerir dicem ama çok açıklamicam merak etmeyin bu yazıyı okuduktan sonrada filmi izlerken zevk alabilirsiniz). Yada şöyle diyelim benim bu filmden ne anladığıma. Filmin konusu tamamıyla hayatımızda yaptığımız seçimlere yönelik. Hani her gün merak ediyoruz ya şöyle yapmasam ne olurdu, buraya gitmesem ne kaybederdim, ya onunla çıkmasaydım diye. Tebrikler filmi çözdünüz :) . Şaka bir yana gün bazında karşılaştığımız seçimleri güzel olay kurgu(larıyla) anlatıyor anlatmakla yetinmiyor adeta döktürüyor. Filmin bilim kurgu yönü var biraz ama aslında gelecek temasını işlemek istediğinden öyle olmuş. Filmde başrol oyuncumuzun yaşlı hali selamlıyor bizi ve sanki bir hikaye anlatıyormuş gibi devam ediyor. Ordan oraya atlayan hikayeler çok kafa karıştırır normalde ama bu film için kafa karışıklığı yerinde olmuş bence. Filmin konusu kadar oyuncuları da ilgi çekici ve karakterleri çok iyi canlandırmışlar. E hacım hiç bişey anlatmadın diceksiniz zaten böylesi makbul sonra niye spoiler verdin diye kulaklarım çınlasın istemiyorum.


Adı; Mr. Nobody

Yönetmen; Jaco Van Dormael

Yazar; Jaco Van Dormael

Oyuncular;
Jared Leto , Sarah Polley , Diane Kruger , Rhys Ifans , Juno Temple vs.

Oyuncuların sabırsızlıkla beklediği Virtual Reality gerçek mi oluyor?

Electronik Arts (EA) ın CEO'su Andrew Wilson geleceğin Sanal Gerçeklikte (Virtual Reality) olduğunu düşünüyor. Wilson , Texas ta ki SXSW'de yaptığı konuşmasında çalışanlarına ''Bakın! Şu an oyunlarda üstünde durduğumuz üç yönteme yeni bir yöntem eklemek için bir istek olduğu belli'' dediğini söyledi.

Peki ama bu 3 yöntemler hangileri? ''Arkana Yaslanmak'' yani konsol oyunlarını kastediyor, oturma odasında koltuğa oturup oynanması yönünden. ''İçine Yönelmek'' PC oyunlarını kastediyor, gerçek zamanlı ve strateji gerektirmesi yönünden.  ''Üzerine Eğilmek'' mobil oyunları kastediyor.
Wilson'un dediğine göre VR araçlarına baktığı zaman yeni bir yöntem görüyor ''İçinde Olmak'' ki bu başa takılan bir cihazla (ÖR/Oculus Rift veya Sony VR ) sağlanabilir veya tüm oturma odanızı kapsayan hologramlar yöntemiyle bunun başarılabileceğini söylüyor.
Wilson hangi teknolojik firmayla bunu yapabileceklerini henüz bilmediğini ancak kendi çalışanlarını bunu başarmaya yönelttiğini söylüyor.
Eğer bunu gerçekleştirebilirlerse ki bence mümkün (hatırlarsanız 2Pac 'in hologramı yapılmıştı) Biz oyun severler başta olmak üzere herkes için yeni bir çağın başlangıcı olacak. Şahsen heyecanlanmamak elde değil. Düşünsenize ''Gamer'' filmindeki gibi bir odanızın olduğunu ve internete girebilmek için laptopa yada telefonunuza ihtiyacınız olmadığını yada  bendeniz gibi FPS aşıklarının  gerçek bir aksiyon deneyimi yaşayabileceğini. Bunların hepsinin bir gün gerçek olabileceği fikri bile mükemmel bence.

Umalım ki bunu gerçekleştirirler  ve tabiki bir an önce Türkiye'ye gelir.Malumunuz her teknoloji bu ülkeye uğramıyor.

Google Glass bulduk denemeyelim mi?

  2 Martta Bahçeşehir Üniversitesinde yapılan Dev Fest W ( Women Tech Makers) etkinliğine katıldım ve Google Glass'ı deneme fırsatı buldum. Türkiye'ye ürün gelmiş denemeden olmaz dedim. Binevi her an yanınızdan ayırmadığınız cep telefonunun sürekli başınızda durması gibi. ''OK, Glass '' diyerek gözlüğü harekete geçiriyoruz. İçerisinde bir sürü uygulama var, bunların en kullanışlıları arasında şüphesiz ki hemen gözünüzün yanında duran kamerası. Siz o an ne görüyorsanız aynı kareyi ölümsüzleştirme imkanı sağlıyor. Ayrıca internete bağlanabilme özelliğiyle fotoğrafınızı anında sosyal medyada paylaşabiliyorsunuz. Bir diğer güzel özelliği ise içindeki oyunlar; hepimizin telefonlarımızdan aşina olduğu Fruit Ninja'yı Google Glass'tan denemek çok eğlenceliydi.
 Gözünüzün önündeki küp, ekran görevi görüyor ve baş hareketine göre menülerdeki seçeneklerde gezebiliyorsunuz. Glass'ı yönetmek aslında çok basit hem sesle hemde sağ taraftaki pad ile Glass'a dilediğinizi yaptırabiliyorsunuz. Hava durumunu mu merak ettiniz, bir hareketle gözünüzün önünde oluyor. Google Glass henüz satışa çıkmadı, piyasaya sürüldüğünde ise $1500 dan satılacağı ön görülüyor. Elde etmek mümkün ancak davetiye gerektiriyor. Denemesi keyifli ve ilgi çekici bir alet olmasına rağmen elbette ki teknolojiyle paralel olarak geliştirilmesi gerekiyor.
Şahsen Glass'ı denerken eğlendim ve küçükken sadece filmlerde gördüğümüz üstün teknoloji aletlerine benzer bir aleti denemek mükemmel bir duyguydu. Almaya değer mi derseniz, henüz erken olduğunu düşünüyorum. İmkanınız olursa tabiki de deneyin ancak $1500 vermek pek akıl karı değil gibi.
Özellikleri;
-Android 4.0.4 işletim sistemi
-1 GB RAM
-16 GB'lık hafıza
-1.2 GHz çift çekirdekli ARM Cortex-A9 veya OMAP 4430 işlemciler
-WiFi , GPS, Bluetooth
-5 MP, 720p görüntü kalitesinde kamera
Kullanımı;

-Ses ile yönetilebiliyor ancak aksansız bir ingilizce gerektiriyor
-''OK, Glass'' diyerek aktifleştiliyor
-Ön taraftaki küp(ekran) gözünüze tam uyacak şekilde ayarlanabiliyor
-Elinizi yan taraftaki pad üzerinde sağ-sola hareket ettirerek menülerde geziliyor
-Elinizi aşağıya doğru hareket ettirdiğinizde bir önceki menüye dönüyor
-Pad'e tıkladığınızda menüye giriyor veya o anki işlemi gerçekleştiriyor